Diyabet, vücudumuzda pankreas adlı salgı bezinin yeterli miktarda insülin hormonu üretmemesi ya da ürettiği insulin hormonunun etkili bir şekilde kullanılamaması durumun da gelişen ve ömür boyu süren bir hastalıktır. Sonuç olarak kişi, yediği besinlerden kana geçen şekeri yani glukozu kullanamaz ve kan şekeri yükselir 

Yediğimiz besinlerin özellikle karbonhidrat içeren besinlerin çoğu vücutta enerji için kullanılmak üzere glukoza dönüştürülür. Midenin arka yüzeyinde yerleşik bir organ olan pankreas, kaslarımızın ve diğer dokuların kandan glukozu alıp enerji olarak kullanmalarını sağlayan insülin adı verilen bir hormon üretir. Besinlerle kana geçen glukoz, insülin hormonu aracılığı ile hücrelere girer. Hücreler glukozu yakıt olarak kullanır. Eğer glukoz miktarı vücudun yakıt ihtiyacından fazla ise karaciğerde (şeker deposu=glikojen), yağ dokusunda depolanır.

Diyabeti olmayan bir birey kan şekeri düzeyi açlık halinde 120 mg/dl, tokluk halinde (yemeğe başladıktan iki saat sonra) 140 mg/dl’nin üstüne çıkmaz. Açlıkta veya toklukta ölçülen kan şekeri düzeyinin bu değerlerin üstünde olması diyabetin varlığını gösterir.

Bir kişinin diyabetli olup olmadığı Açlık Kan Şekeri (AKŞ) ölçümü veya Oral Glikoz Tolerans Testi (OGTT) yapılarak saptanır. AKŞ ölçümü 100-125 mg/dl olması gizli şeker (pre-diyabet) sinyalidir. AKŞ ölçüm sonucunun 126 mg/dl veya daha fazla olması diyabetin varlığını gösterir.

OGTT’de glikozdan zengin sıvı aldıktan 2 saat sonraki kan şekeri değeri önemlidir. İkinci saat kan şekeri ölçümü 140-199 mg/dl ise gizli şeker, 200 mg/dl veya daha yüksek ise diyabet tanısı konulur

Tip 1 Diyabet Nedir?

Vücudumuzun enerji ihtiyacı, yiyeceklerimizdeki temel besin öğeleri karbonhidrat, protein ve yağlardan sağlanır. Emilebilmek için en küçük parçalarına ayrılan besin öğelerinin en önemlisi glukoz adı verilen basit şekerlerdir. Glukoz başta beyin olmak üzere vücudun tüm organlarının önemli bir besin kaynağıdır. Hücreler ihtiyacı olan glukozu, midenin arkasında bulunan pankreas bezinin salgıladığı bir hormon yardımıyla kullanır. İnsülin olarak bilinen bu hormon vücutta yapılamaz ise alınan gıdalar enerji olarak kullanılamayacaktır.

İnsülin hormonlarının eksikliği sonucu ortaya çıkan Tip 1 diyabet, sıklıkla çocukluk ve gençlik yaşlarında ortaya çıktığı için “Juvenil diyabet” adını da alır.

Tip 1 diyabet, pankreasta bulunan ve insülin üreten beta hücrelerinin otoimmün bir süreç sonunda zedelenmesi ile meydana gelmektedir. Hastalar, mutlak veya göreceli bir insülin yetersizliği olduğundan ömür boyu insülin hormonunu dışardan (enjeksiyon yoluyla) almak zorundandırlar. Bu nedenle Tip 1 diyabet, İnsüline Bağımlı Diyabet (Insulin Dependent Diabetes Mellitus=IDDM) olarak da isimlendirilmektedir. Genel olarak toplumdaki diyabet vakalarının %10’unu Tip 1 diyabet vakaları oluştumaktadır. Çocukluk çağında Tip 1 diyabet sıklığı ülkeler (bölgeler) arasında farklılık göstermekte ve her yıl 15 yaş altındaki 100.000 çocuktan 1-42’sinde diyabet gelişmektedir. Tip 1 diyabet genel olarak kuzey ülkelerinde daha sık görülmektedir.


Tip 1 Diyabet Neden Olur?

Sağlıklı bireylerde vücudu dışarıdan gelen yabancı etkenlere karşı korumakta görevli bir bağışıklık sistemi bulunur. Bu sistemin  virüs, aşılanma, ilaç, fizik veya psişik stres gibi herhangi bir nedenle normalden sapması sonucu kendi hücrelerini yabancı olarak algılaması, onlara saldırması ve tahrip etmesiyle meydana gelen hastalıklara “otoimmün hastalıklar” denir. Tip 1 diyabet de otoimmün hastalıklar grubuna dahildir. Bilinmeyen bir nedenle harekete geçen bağışıklık sistemi, insülin yapımını üstlenen pankreas beta hücrelini tahrip etmektedir. Bu tahribat %80’in üzerine ulaştığında hastalık belirtileri ortaya çıkar.


Kan Şekeri Sürekli Yüksek Seyrederse Hangi Belirtiler Olur?

Çok idrar yapmak, Sık idrara çıkmak

Vücutta insülin yapılamadığı zaman, insülin hormonunun normalde sorumlu olduğu işlevler yapılamaz, yani glikoz hücreler tarafından enerji olarak kullanılamaz ve kanda birikir. Belli bir düzeyden sonra da böbreklerden idrar yolu ile şeker atılmaya başlar. İdrarla atılan şeker beraberinde suyu da sürükleyeceğinden kişi çok idrar çıkarmaya ve sık idrara çıkmaya başlar.

Çok su içmek

İdrarla aşırı su kaybedilince aşırı su içme ihtiyacı duyulur.

Zayıflamak

Öte yandan alınan gıdalardan yararlanamayan vücut hücreleri enerji kaynağı olarak depolardaki yağları yakıt olarak kullanmaya başlar ve kişi zayıflar.

Bu belirtilerin ortaya çıkması için gereken süre, pankreas bezinin beta hücrelerindeki tahribatın miktarına ve yakım hızına bağlıdır. Tahribat haftalar, aylar, hatta yıllar boyunca sürebilir. Tahribatın hızlı ve kısa sürede tamamlandığı durumda vücut enerji ihtiyacı için kendi proteinlerini ve yağlarını kullanmak zorunda kalır. Özellikle yağların aşırı yıkımıyla oluşan, keton cisimleri adı verilen son ürünler vücut için zararlı atıklardır, vücutta birikerek ketoasidoz denilen acil tabloyu meydana getirirler. Ketoasidozun belirtileri ise, karın ağrısı, hızlı solunum, aşırı halsizlik ve yorgunluktur. Böyle bir durumda derhal acil olarak hastaneye başvurmak gerekir.


Tip 1 Diyabette Tedavi Nasıl Olmalıdır?

Tip 1 diyabetin tedavisinde değişmez kural insülin enjeksiyonudur. Bu tip şeker hastalığında insülin kullanmak bir zorunluluktur ve hayat kurtarıcıdır. Tedavinin diğer temel taşları ise sağlıklı beslenme, düzenli egzersiz ve eğitimdir. İdeal kan şekeri düzeyinin sağlanması için gün boyu belirgin özen ve günlük bakım gerekir. Kişinin kendini iyi hissetmesi ve sağlıklı yaşam sürdürmesi için gereken bakımı hayat biçimi haline getirilmelidir.

 Tip 2 Diyabet Nedir?

Tip 2 Diyabet bütün diyabetik olguların yaklaşık % 80-90’lık kısmını oluşturmaktadır. Genellikle 40 yaşından sonra görülmekle beraber ergenlikten itibaren her yaşta görülebilmektedir. Olguların büyük kısmı normalden fazla kilolu ya da obezlerdir.Bununla beraber normal kilolu olgularda da tip 2 şeker hastalığı görülebilir. Olguların büyük bir kısmında düzensiz beslenme, hareketsizlik ve stres sonucu ortaya çıkan obezite ve buna bağlı olarak ortaya çıkan insülin direnci nedeniyle ortamdaki insülinin etkisinde azalma görülürken, bazı olgularda da insülin salgı eksikliği  görülebilir. Bunların sonucu olarak kan şekerinde yükselme ortaya çıkar

Tip 2 Diyabet Riski Kimlerde Daha Fazladır? 
Herkeste, her yerde, her yaşta diyabet teşhis edilebilir.

  • Ailesinde diyabetli olanlar,
  • Şişman kişiler,
  • 4 kg’dan daha ağır bebek doğuran kadınlar,
  • Stres altında yaşayan kişilerde diyabetin görülme riski daha yüksektir.

Ayrıca hipertiroidi, akromegali gibi bazı hormon hastalıkları Tip 2 diyabete yol açabilir.


Tip 2 Diyabetin Belirtileri Nelerdir? 

Tip 2 diyabeti olan ve kan şekeri yüksek olan kişilerde;

  • Sık idrara çıkma,
  • Ağız kuruluğu,
  • Çok su içme,
  • Açlık hissi,
  • Cilt yaralarının geç iyileşmesi,
  • Kuru ve kaşıntılı bir cilt,
  • Sık sık infeksiyon gelişmesi,
  • Ellerde ve ayaklarda uyuşma, karıncalanma görülür. Ancak bu belirtiler zaman içinde yavaş yavaş ortaya çıkar.


Tip 2 Diyabet Tedavisinin Esasları Nelerdir?

Birinci basamak tedavi planında medikal beslenme tedavisi yani beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesi, yaşam tarzının değiştirilmesi, egzersiz programlarının uygulamaya koyulması yer almaktadır. Eğer, bu tedavi planına uyulmasına rağmen kan şekeri normal sınırlar içinde tutulamazsa ağızdan hap olarak alınan şeker düşürücü ilaçlar tedaviye eklenir. Ancak bazı Tip 2 diyabetliler kan şekeri düzeyini normal sınırlar içinde tutabilmek için insüline ihtiyaç duyulabilir. Bu durumlarda uygun dozda yapılan insülin enjeksiyonları ile tedavi desteklenir.

Ağızdan şeker düşürücü hap veya insülin tedavisi alan Tip 2 diyabetlilerin haftanın belirli günlerinde kan şekerini ölçmeleri son derece önemlidir.


Tip 2 Diyabette Hangi Durumlarda İnsülin Tedavisi Gerekmektedir?

Beslenme planına uyum sağlamasına, egzersiz yapmasına ve aldığı ilaçlara rağmen kan şekeri yüksek seyreden diyabetlilere,

Ameliyat olacak hastalara,

Ameliyat döneminde,

Gebeliği esnasında diyabet tanısı konan ve hamilelikte kan şekeri kontrolü sağlanmayan kadınlara,

Ağır bir infeksiyon geçirirken iyileşmeyen kişilere,

Ayak yarası olan diyabetlilere,

Diyabete bağlı komplikasyonların gelişmeye başladığı diyabetlilere mutlaka insülin tedavisi uygulanmalıdır. 


Beslenme Tedavisinde Nelere Dikkat Edilmelidir?

Diyabette, beslenme alışkanlıklarının düzenlenmesinin amacı diyabetli bireyin hayatı boyunca uygulayabileceği en ideal beslenme programını oluşturarak

·          Kan şekerini normal sınırlar içinde tutmak,

·          Hiperglisemi (kan şekeri yüksekliği) ve hipoglisemi (kan şekeri düşüklüğü) gibi akut komplikasyonları önlemek,

·          İdeal vücut ağırlığını sağlamak ve korumaktır.


Bunun için tip 2 diyabetli bireye,

·          Bireysel özelliklerine uygun, yeterli miktarda ve uygun zamanda yemek yemesi,

·          Kan şekeri kontrolü için gereksinimine uygun miktarda karbonhidrat içeren besin tüketmesi,

·          Besin tüketiminde çeşitliliğinin sağlanması,

·          Besinlerle alınan posa miktarını arttırması,

·          Basit şekerleri (toz ve kesme şeker, bal, tatlı, meyve suyu v.s.) diyetisyen kontrolünde tüketmesi önerilir. 

Gizli Şeker (Pre-diyabet) Nedir? 

Eğer bir kişinin kan şekeri düzeyi normalden yüksek olmasına karşın diyabet tanısı koymaya yeterli yükseklikte değilse bu durumda kişi pre-diabetik (gizli şeker hastası) olarak tanımlanır.

Diyabet Önleme Programına katılan pre-diyabetiklerin %11’inde diyabet gelişmiştir. Bazı çalışmalar pre-diyabetik çoğu kişide 10 yıl içinde Tip 2 diyabet geliştiğini saptamıştır. Yani Pre-diyabet Tip 2 diyabete adaylık durumudur.  

Pre-diyabetli bireylerde kardiyovasküler hastalık riski kan şekeri normal olan bireylere kıyasla 1.5 kat daha fazladır. Diyabetli bireylerde ise 2-4 kat fazladır. Pre-diyabetli bireyler yaşam tarzı değişiklikleri sayesinde prediyabetli olmayı önleyebilir ve geçiktirebilir.


Pre-diyabet, Bozulmuş Glikoz Toleransı veya Bozulmuş Açlık Glikozu Aynı Anlamda mıdır

Evet. Doktorlar bazen yükselmiş kan şekeri düzeylerini ifade eden bu durumları kullanılan teste bağlı olarak bozulmuş glikoz toleransı veya bozulmuş açlık glikozu olarak tanımlarlar.


Pre-diyabetli Olup Olmadığım  Hangi Testler ile Belirlenir?

Doktorlar pre-diyabeti belirlemek için açlık kan şekeri veya oral glikoz tolerans testi (OGTT) kullanabilirler. Her iki test içinde bir gece boyu süren açlık gereklidir. Açlık kan şekeri için kahvaltı yapmadan önce kan şekeri ölçülür. OGTT’de ise açlık ve glikozdan zengin içeçek içildikten sonra 2. saatte tekrar şeker ölçümü yapılır.


Açlık Kan Şekeri Testi,  Diyabet veya Pre-diyabeti Nasıl Belirler?

Normalde açlık kan şekeri 100 mg/dl’nin altındadır. Eğer kişide pre-diyabet varsa açlık kan şekeri 100-125 mg/dl arasındadır. Eğer kan şekeri 126 mg/dl veya daha yüksekse birey diyabetlidir.


OGTT ile diyabet veya Pre-diyabet Nasıl Saptanır?

OGTT’de, bireyin kan şekeri açlıktan sonra ve glikozdan zengin içecek içildikten 2 saat sonra ölçülür. Normal kan şekeri 2. saatte 140 mg/dl’nin altındadır. 2.saat kan şekeri 140-199 mg/dl arasında ise pre-diyabet, 2. saat kan şekeri 200 mg/dl’nin üstünde ise diyabet tanısı konulur.


Açlık Kan Şekeri Testi veya OGTT, Hangi Test Pre-diyabetin saptanması için Daha Uygundur?

Her iki test de pre-diyabetin saptanması için uygun testlerdir.


Pre-diabetim Varsa Bunu Mutlaka Bilmem Gerekir mi?

Eğer pre-diyabetiniz olduğunu bilirseniz Tip 2 diyabetli olmanızı önleyecek önlemleri zamanında alma şansınız olur. Çalışmalar ağırlık kaybını sağlayan ve fiziksel aktiviteyi artıran diğer bir ifade ile gerekli yaşam tarzı değişikliklerini yapan pre-diyabetli bireylerin, %58 oranında Tip 2 diyabetli olmayı önleyebildiğini veya geciktirebildiğini göstermiştir.


Pre-diyabet Tedavisi Nasıl Yapılır?

Bireysel bir beslenme tedavisi ve haftanın 5 günü günde 30 dakika düzenli yürüyüş şeklinde yapılan egzersiz programı sonucunda, vücut ağırlığının ılımlı olarak azalması (% 5-10) ile pre-diabetten diyabete geçiş önlenebilmekte veya geçiktirilebilmektedir.

Eğer pre-diabetiniz var ise  pre-diyabeti olmayanlara kıyasla kalp  hastalığı veya inme riskiniz %50 artmıştır. Bu nedenle kardiyovasküler hastalıklarla ilişkili risk faktörlerini (sigara içmek, yüksek tansiyon, yüksek kolesterol gibi) bilmeniz gerekmektedir. Eğer risk faktörlerinden birine veya birkaçına sahipseniz bu faktörlerin tedavi edilmesi de son derece önemlidir.


Kimlerin Pre-diabet Tanısı için Test Yaptırması Gereklidir?

Şişman ve 45 yaşın üstünde iseniz pre-diabetli olup olmadığınızı öğrenmek için test yaptırmanız gereklidir. Eğer vücut ağırlığınız normal ise ve 45 yaş civarında iseniz testi yaptırmanın sizin için uygunluğunu doktorunuza danışınız. 45 yaşından genç erişkinlerdeve şişman bireylerde diyabet ve pre-diyabet yönünden risk faktörlerinin varlığı araştırılır. Bu risk faktörleri: yüksek tansiyon, düşük HDL-kolesterol düzeyi, yüksek trigliserid düzeyi, ailede diyabet varlığı, gestasyonel diyabet, 4,5 kg üzerinde bebek doğumu öyküsü olmasıdır.  

Ne Sıklıkla Testi Yaptırmam Gerekir?

Pre-diyabet saptanmamış olmasına karşın risk faktörlerine sahipseniz her 3 yılda bir test yaptırmalısınız. Eğer pre-diyabet varsa Tip 2 diyabetin tespiti için her 1-2 yılda bir test yaptırmanız gerekir.

 Diyabet Nasıl Tedavi Edilir?                                              

Diyabet tedavisinde amaç kan şekeri ayarını sağlamak diğer bir ifade ile kan şekeri yükselmelerini ve kan şekeri düşmelerini önlemektir. Bu ayarın sağlanması komplikasyonların gelişimini önlemek veya gelişmiş komplikasyonların seyrini yavaşlatmak için son derece önemlidir.

İyi bir diyabet kontrolü, kan şekeri seviyenizi mümkün olduğunca normale en yakın tutmak anlamına gelir. Bu durum, aşağıdakilerin yapılmasıyla sağlanabilir.


Sağlıklı Beslenme: Yenilen besinlerin özellikle karbonhidrat içeren besinlerin vücudun ihtiyacından fazla tüketilmesi kan şekeri seviyelerini yükseltir. Kan şekeri kontrolünün sağlanmasında diyabetli bireye özgü beslenme tedavisinin verilmesi önemlidir.

Diyabetli kişilerle diğer kişilerin besinlere olan gereksinimi aynıdır. Her insanın enerji, karbonhdirat, protein, yağ, lif, vitamin, mineral gereksinimi vardır. Bir kişide diyabetin olması bu gereksinimlerden birini veya birkaçını azaltması veya arttırması anlamına gelmez.


Egzersiz: Egzersiz,vücudunuzun glikozu etkili bir şekilde kullanmasını ve kan şekeri kontrolünü sağlar. Ayrıca, şişman tip 2 diyabetli kişilerin kilo kaybetmesine yardımcı olur.


İlaç/ İnsülin: İnsülin, besinlerle kana geçen şekerin vücut tarafından kullanılmasını sağlayan ve böylece kan şekeri yükselmelerini önleyen bir hormondur. Tip 1 diyabetli kişilerin yaşamak için insüline gereksinimi vardır. İnsülin bağımlılık, alışkanlık yapacak bir madde değildir. İnsülin yaşam için elzemdir. Vücut insulin yapmıyor ise dışardan enjeksiyon yolu ile vücuttaki eksikliği yerine koymak gerekir. Tip 2 diyabetli kişilerin kan şekerinin ayarını sağlamak için ağızdan alınan ilaçlara veya insüline gereksinimleri olabilir.


Yukarıdaki maddelerin tümü arasında bir denge tutturmak önemlidir. Bu dengenin oluşması için diyabetli birey mutlaka diyabet ve tedavisi konusunda eğitim almalıdır.



Diyabet Önlenebilir mi?                                                       

Diyabette iyi bir tedavinin ve tedaviye uyumun iyi sonuçlar verdiğini biliyoruz. Diyabet olduktan sonra önlem, diyabetik komplikasyonların erken tespitini ve önlenmesini içerir. Fakat diyabetin ortaya çıkmadan önlenmesi, riskli kişilerin diyabetten korunması da mümkündür. Günümüzde diyabeti önlemek amacı ile yapılan önemli çalışma sonuçları yaşam tarzı değişikliklerinin yani sağlıklı beslenme alışkanlıklarının kazanılması, düzenli egzersiz ve eğitim ile diyabet görülme sıklığının %58 oranında azaldığını göstermiştir.



HbA1cTesti Nedir?                                                                                       

Eski adı ile HbA1c yeni adı ile A1c testi, kan şekeri kontrolünüzün ne kadar “yeterli” olduğunu gösteren bir testtir. Yeterli kontrol, kan şekerinizin diyabeti olmayan kişilere yakın düzeylerde olması anlamına gelir.

“Diyabetin Kontrolü ve Komplikasyonları” adlı bir bilimsel çalışma, kan şekeri düzeylerinin kontrolü ne kadar iyi olursa, diyabetin uzun dönemdeki komplikasyonlarının, özellikle de nefropati (böbrek hasarı), retinopati (diyabetik göz hastalığı) ve nöropati (sinir hasarı) gibi komplikasyonların gelişme olasılığının o kadar azalacağını göstermiştir. Bu çalışma tip 1 diyabetliler üzerinde yapılmış olsa da, tip 2 diyabetliler ile yapılan benzer çalışmalar da iyi bir kontrolün diyabetin komplikasyonlarından pek çoğunun gelişmesinin önüne geçtiğini göstermiştir.

A1c’nin %7’nin altında olması kan şekerinizin kontrol altında olduğunu gösterir. Eğer sizin A1c değerleriniz genelde %7’nin üzerindeyse bunu düzeltmek için harekete geçmelisiniz.

A1c Testinin Sonucu %7 ise Bu Neyi İfade Eder?  
A1c değerinin %7 olması günlük ortalama kan glikoz düzeyinin 150 mg/dl olduğunu yansıtır. Fakat kan şekeriniz 50 mg/dl ile 250 mg/dl arasında oynuyorsa yine A1c değeriniz %7 olacaktır.Kan şekeriniz düzenli seyretmiyorsa, bir takım bilgiler toplamanız gerekir. Bunun için bir hafta boyunca kan şekerinizi günde dört kez ölçün. Bütün sonuçları not alın. Bu sonuçların %80’i 125 ile 175 mg/dl arasında olmalı ve hiçbiri 200 mg/dl’nin üzerine çıkmamalıdır. Eğer ölçümler sonucunda çok düşük ya da çok yüksek değerleriniz varsa doktorunuza ve beslenme uzmanınıza danışmanız gerekir.

İnsülin Nedir?

İnsülinin görevini anlayabilmek için öncelikle vücudumuzun, fonksiyonlarını yerine getirmesi için gerekli olan enerjiyi nasıl sağladığını kısaca bilmemiz gerekir.

Yediğimiz besinler sindirime uğradıktan sonra vücudumuzda bulunan enzimler sayesinde şekere parçalanır. Şeker (gukoz) kan akımı ile vücudun tüm bölümlerine taşınır. Vücudumuzun ana besin kaynağı olan şeker, enerji sağlayabilmek için kandan vücut hücrelerinin (kas hücreleri, yağ hücreleri ve karaciğer hücreleri) içine girmelidir. İnsülin, vücudumuzda midenin altında ve arka tarafında bulunan pankreas adındaki organın, beta hücrelerinden salgılanan bir hormondur. Kandaki şekerin kandan ayrılarak hücre içine girmesini sağlar. Böylelikle kandaki şeker düzeyi de yükselmemiş olur. 
Diyabetli olmayan bir insanda her gıda alımı sonrası, pankreas alınan besinlerin enerji haline dönüşmesini sağlamak için insülin üretir. Bu demektir ki tüm insanlar insüline bağımlıdır.Diyabetlilerde ise, pankreas yeterli miktarda insülini üretmez veya üretilen insülin hedef hücreler (kas, yağ ve karaciğer hücreleri) tarafından kullanılmaz. Bu durumda vücudumuz için hayati öneme sahip olan insülini dışarıdan vücudumuza sağlamamız gerekmektedir.

İnsülin şu an için, hap ya da tablet şeklinde kullanılamamaktadır. İnsülin bir enjektörle cilt altına enjekte edilmek üzere sıvı halde bulunmaktadır.İnsülin enjeksiyonu, halk arasında bilinen aksine, sigara ve alkol gibi bağımlılık ve alışkanlık yapmaz. İnsülinin hayat kurtaran bir ilaç olduğunu ve aslında kendimize enjeksiyon yapmakla daha sağlıklı bir yaşam sürmek için gerekli olanı yaptığımızı hatırlamamız bu fikre alışmamızı kolaylaştırabilir. İnsülin, diyabet tedavisindeki en önemli araçlardan biridir. Fakat, insülin tek başına kan şekeri düzeyini kontrol edemez. Eğer verilen beslenme tedavi ilkelerine uymaz ve düzenli egzersiz yapmazsanız dünyadaki hiçbir insülin tedavi şeması diyabetinizi kontrol altına alamaz. İnsülin hakkında öğrenebileceğinizin en fazlasını öğrenin. Buna kullandığınız insülinin tipi, etki süresi ve maksimum etki zamanı da dahil olmalıdır. Gıda alımınızı ve egzersiz programınızı, insülinin enjeksiyon zamanı ve dozu ile koordine etmeyi de öğrenmelisiniz.


Kimler İnsülin Enjeksiyonuna İhtiyaç Duyar?

  • Tip 1 diyabetliler (insüline bağımlı diyabetliler),
  • Ağızdan şeker düşürücü haplarla kan şekeri kontrolü sağlanamayan Tip 2 diyabetliler,
  • Hangi tip diyabet olursa olsun, akut metabolik komplikasyon (koma) gelişmiş hastalar,
  • Akut stres, travma (kaza, yanık gibi), cerrahi girişim (ameliyat) yapılacak tüm diyabetliler,
  • Gebelik başlangıcından sonuna kadar tüm diyabetliler ve hamilelikte diyabeti ortaya çıkanlar,
  • Komplikasyon gelişmiş tüm diyabetliler (retinopati, nöropati, diyabetik ayak, nefropati gibi),
  • Pankreası herhangi bir nedenle ameliyatla alınmış olanlar,
  • Hastalık, stres, travma, ameliyat veya hamilelik gibi durumlarla karşılaşanlar  insülin enjeksiyonuna ihtiyaç duyar.

Doktorunuz gebelik, ameliyat gibi bazı özel durumlar sona erdiğinde insulin tedavisinden ilaç tedavisine geçebilir.



İnsülin tedavisinin amaçı;

  • Kan şekerini normale getirmek
  • Komplikasyonları önlemek
  • Önlenemeyecek düzeyde komplikasyonlar oluşmuşsa ilerlemeyi durdurmak,
  • Çocuklar için büyüme ve gelişmenin normal sınırlar içinde gitmesini sağlamak,
  • Hamilelik ve gebelikle ilgili komplikasyonları önlemektir.

Hipoglisemi Nedir? 

Kan şekeri düzeyinin 50 mg/dl veya altına düşmesi hipoglisemi olarak tanımlanır. Hipogliseminin oluşumuna zemin hazırlayacak nedenler ortadan kaldırıldığında hipoglisemi riski de uzaklaştırılmış olur, Aksi takdirde insülin veya oral antidiyabetik ilaç kullanan herkeste hipoglisemi görülebilir.


Hipoglisemi Nedenleri Nelerdir?

  • Gereğinden fazla insülin veya oral antidiyabetik kullanmak,
  • Yemekleri ve ara öğünleri düzensiz saatlerde yemek
  • Öğünlerde gereksinimden az karbonhidrat almak
  • İlaçları yanlış zamanda kullanmak,
  • Her zamankinden fazla egzersiz yapmak,
  • Alkol kullanmak,
  • Kadınlarda adet kanamasının başlaması,
  • İnsülin enjeksiyonlarının yerini değiştirmek,
  • Sindirim güçlüğü, mide boşalmasının gecikmesi,
  • Soğuk/ılık ortamdan çok sıcak ortama geçmek. 


Hipoglisemi Belirtileri Nelerdir? 

Hipogliseminin şiddeti hafif, orta ve ağır olabilir. Hipogliseminin şiddetine göre klinik bulgular farklıdır:

Hafif şiddette hipoglisemi bulguları;

  • Açlık,
  • Titreme,
  • Terleme,
  • Dudakta ve dilde karıncalanma,
  • Solukluk,
  • Çarpıntı,
  • Huzursuzluk,

Orta şiddetteki hipoglisemi bulguları;

  • Baş ağrısı,
  • Karın ağrısı,
  • Bulanık görme,
  • Uyuşukluk,
  • Konuşma zorluğu,
  • Taşikardi (Kalp atım hızının artması),
  • Sinirlilik,
  • Solukluk,
  • Terleme,

Ağır şiddetteki hipoglisemi bulguları;

  • Bilinç kaybı,
  • Konvülsiyonlardır.  


Hipoglisemi Tedavisi Nasıl Yapılmalıdır? 

Eğer kan şekeri ölçme aletiniz varsa, kan şekerinizi ölçerek ölçüm sonucuna göre; eğer kan şekerinizi hemen ölçme imkanınız yoksa, hipoglisemi bulgularına göre hipoglisemi tedavisinin yapılması gerekir.


Hipogliseminin Şiddetine ve Klinik Bulgularına Göre Hipoglisemi Tedavisi

Hipogliseminin şiddeti  Klinik bulgular  Tedavi
HafifAçlık, titreme, terleme, dudakta ve dilde karıncalanma, solukluk, çarpıntı, huzursuzluk     Planlama ana öğünler veya ara öğünlerden 15-30 dakika öncesinden hipoglisemi oluşmuşsa vakit geçirmeden yenilmesi gereken öğün yenilmelidir. Hipoglisemi öğün sonrası oluşmuş ise 1 çay bardağı meyve suyu, veya limonata içilebilir.           
OrtaBaş ağrısı, karın ağrısı, bulanık görme, uyuşukluk, konuşma zorluğu, taşikardi, sinirlilik, solukluk, terleme2-3 adet glikoz tableti veya ılık suda eritilmiş 1-2 tatlı kaşığı şeker veya 4-5 adet kesme şeker veya 1 büyük çay bardağı şekerli kola veya bir büyük çay bardağı meyve suyu veya 1 bardak süt alınmalıdır.                         
Ağır                                                           Bilinç kaybı, kolvülsiyonAğızdan gıda alınmayacak durumda şuur kaybı mevcutsa, paranteral, glikoz veya glukagon enjeksiyonu gereklidir. Glukagon enjeksiyonu ise damar içine, cilt altına veya adaleye zerk edilmelidir.

Hipoglisemi Tedavisinde 15/15 Kuralı Nedir? 

Eğer kan glikoz düzeyi  70 mg/dl’nin altında  ise  15 g karbonhidrat (basit şeker) alınır, hareket etmeden ve başka bir besin yemeden 15 dakika beklenir ve 15. dakikada tekrar kan şekeri ölçülür.

Hipoglisemiyi tedavi ettikten 15 dakika sonra kan şekeri  80 mg/dl’nin altında ise tekrar 15 g karbonhidrat (nişastalı besin) tüketilir.

Hipoglisemiyi tedavi ettikten 15 dakika sonra kan şekeri  80 mg/dl’nin üstünde ise bir sonraki öğün zamanı düşünülmelidir. Eğer bir sonraki öğüne 1 saat veya daha fazla bir süre var ise tekrar 15 g karbonhidrat (nişastalı besin) tüketilir.


Hipoglisemi Tedavisi için Alınması Gereken Tedbirler Nelerdir?  

Hipoglisemi tedavisi için gerekli olan en önemli tedbir, diyabetlinin yanında, iş yerinde, çantasında, arabasında kesme şeker veya glikoz tabletlerini bulundurmasıdır.

Diyabetlinin çevresindeki insanlar hipoglisemisi olan diyabetlide  ki huzursuzluk, solukluk, terleme, dalgınlık ve davranış bozukluğunu fark edebilirler. Bu nedenle gerek diyabetli kişinin, gerek çevresinin (aile, okul arkadaşları, öğretmenleri gibi) hipoglisemi belirtileri ve tedavisi konusunda bilgilendirilmesinde son derece yarar vardır. Ayrıca diyabetlinin yanında taşıyacağı diyabet kartı da, hipoglisemideki alınacak acil önlemleri içermelidir.

Yaşadığınız bir hipoglisemi atağından sonra bu hipogliseminin nedeni neydi? Hangi etkiler bu durumu yaşamanıza sebep oldu? gibi soruları kendinize sorduğunuzda ve bulduğunuz  nedeni daha sonra tekrarlamadığınız taktirde hipoglisemi riskinden uzaklaşmış olursunuz.


Egzersizin Oluşturacağı Hipoglisemi Riski İçin Neler Yapılmalıdır?

Egzersizin oluşturabileceği hipoglisemi riski daha çok insülin kullanan diyabetlilerde söz konusudur. Bu kişilerin egzersiz tipine ve egzersiz süresine göre beslenme planlarına ilave olarak ek bir öğün almaları gereklidir. Tip 2 diyabeti olan şişman kişilerin egzersiz önerisinde ilave bir öğün almaları gerekmez. Egzersiz yapmak, kilo verme hızlarını artırır.

İnsülin enjeksiyonu yapan kişilerde yemeklerden hemen sonra, 3 saat sonra veya öğünden önce yapılan egzersizin yarattığı en büyük risk hipoglisemidir. Bu nedenle egzersiz öğünlerden 1-2 saat sonra yapılmalıdır. Bu uygulama, hipoglisemi riskini azaltması dışında, postprandiyal (yemek sonrası) glisemi yüksekliğinin önlemesi nedeniyle önerilmektedir.

Glisemi düzeyi 100 mg/dl’nin altında iken egzersiz yapılması hipoglisemi riski oluşturur. Glisemi düzeyi 240 mg/dl’nin üstünde iken yapılan egzersiz ise kan şekerinin daha çok yükselmesine ve keton cisimlerinin artmasına neden olur.

Eğer kan şekeri 100 mg/dl’nin altında ise egzersiz yapılmaması veya 1 bardak süt, 2 dilim ekmek (kepekli olmamalı) veya poğaça ve 1 adet meyva yedikten sonra egzersiz yapılması gerekir.

Kan şekeri 120-180 mg/dl arasında ise 1 saat süreyle egzersiz yapılacak ise, hipoglisemi riskinden korunmak için 25-30 gram karbonhidrat içeren bir öğün yenilmesi gerekmektedir. Bu öğün bir tost veya bir bardak süt, 2-3 adet bisküvi olabilir. Kan şekeri 180-240 mg/dl iken ilave bir öğün almak gerekmez.

Egzersiz sırasında aktif olarak kullanılacak vücut bölgesine insülin enjeksiyonu yapılmamalıdır. Örneğin bisiklete binilecekse bacağa veya cam silinecekse kola insülin enjeksiyonu yapılması doğru değildir. Aksi uygulamalar hipoglisemiye neden olabilir.

Egzersiz ve besin alımı dengelenmediği zaman hipoglisemi oluşabilmektedir. Eğer kan şekeri ölçüm cihazınız varsa değişik zamanlarda, farklı sürelerle yaptığınız egzersiz tiplerine karşı vücudunuzun verdiği yanıtı saptayabilirsiniz. Örneğin akşam yemeğinden bir saat sonra yürüyüş yapacaksanız, akşamki insülin dozunuzu kolunuza enjekte etmelisiniz. Akşam öğün öncesi kan şekeriniz 165 mg/dl olarak ölçtüğünüzü varsayalım, bu durumda egzersiz öncesi ilave bir öğün almanıza gerek yoktur.

Yarım saatlik bir yürüyüş sonrası tekrar kan şekerinizi ölçtüğünüzde 172 mg/dl bulursanız, demek ki uygun bir yol izlemişsiniz. Ancak yürüyüşü hızlı yapmış ve süreyi 1 saate çıkarmışsanız kan şekeriniz egzersiz sonrası 120 mg/dl ise egzersiz sırasında 1 bardak süt veya 1 meyve olarak ilave öğün yemeniz egzersiz sonrası oluşabilecek hipogliseminin önlenmesi açısından önemlidir.


Hipoglisemiyi Farketmeme Nedir?

Bazı kişilerde hipoglisemi belirtisi olmayabilir ancak kan şekeri ölçüldüğünde hipoglisemi olduğu saptanabilir. Bu problem ‘hipoglisemiyi farketmeme’ olarak isimlendirilir.

Hipoglisemiyi farketmeme her diyabetlide olmaz, daha çok uzun yıllardır diyabetle yaşayan bireylerde görülür. Nöropati (sinir hasarı), sıkı glisemi kontrolü, bazı kalp ve tansiyon ilaçları hipoglisemiyi farketmeme nedeni olabilmektedir. 
Hipoglisemiyi farketmeyen diyabetlilerin sık kan şekeri ölçümü yapması ve belirti olmamasına karşın ölçüm sonucunda hipoglisemi saptanırsa derhal hipoglisemi tedavisini yapmaları gerekir.

Diyabet ve Gebelik

Gebelikte karbonhidrat metabolizmasındaki değişiklikler nelerdir?

Gebelikte vücudun enerji ihtiyacı artmıştır. Çocuğun gelişimi için gerekli enerjiyi sağlamak için daha fazla glikoza gereksinim duyulur. Bu nedenle gebelerde kan şekeri normale göre düşük düzeydedir. Karbonhidrat alımında azalma sonucunda hücreye yeterli glikoz giremezse, enerji öncelikle yağlardan sağlanır ve idrarda keton cisimleri görülür. Gebelikte, kanda yeterli insülin hormonu olmaması, buna karşın glikoz gereksiminin artması nedeniyle ketoza yatkınlık artar. Ketozis, hem çocuğun gelişimi, hem de gebenin sağlığı açısından tehlikeli sonuçlar doğuracak bir durumdur. Ayrıca gebelikte progesteron, östrojen, kortizon, laktojen, v.b hormonların artışı insüline karşı bir direnç gelişmesine sebep olur.
 

Gebeliğin şeker hastalığı üzerine etkisi nasıldır?

Diyabetik gebe ile diyabetik olmayan gebe arasındaki en önemli fark, diyabette ketoasidoz riskinin artmasıdır ayrıca mevcut insülin direncide tabloyu daha ağırlaştırabilir. Gebelerde insülin gereksinimi, gebe olmayanlara oranla daha fazladır.   Diyabetik gebelerde gebelik öncesine göre özellikle ilk 3 aydan sonra insülin ihtiyacı artmıştır. Diyabetik gebelerde organizmanın artmış glikoz ve insülin ihtiyacının dengelenmesi hem anne hem de çocuk açısından önemlidir. Aksi taktirde bebeklerde kalp iskelet sistemi anomalileri, gebe kadında ise erken doğum, düşük, iri doğum veya ölü doğum yapma riski artmaktadır.
 

Gestasyonel diyabet nedir?

Gebelik öncesi yeterli insülin salgılayabilen pankreas hücreleri gebeliğin ilerlemesiyle yeterli insülin salgılayamaz, bu nedenle daha önce diyabet belirtisi olmadığı halde gebelik boyunca kan şekeri yükselebilir. ‘Gestasyonel Diyabet’ olarak isimlendirilen bu tablo, gebelik bitiminde genellikle düzelir. Genellikle ailesinde çok sayıda diyabetik kişiler bulunan, 30 yaşın üzerinde, fazla kilolu hamileler gestasyonel diyabet açısından risk taşırlar.
 

Şeker hastalığında doğum planlaması nasıl yapılmalıdır?

Gebe kalmasında yaşamsal risk bulunmayan diyabetik anne adayları fetüsün uygun sağlık ve gelişimini sağlamak amacıyla gebe kalmadan en az 3 ay öncesinden sıkı bir kontrole alınmalıdır. Diabette metabolik kontrolün sağlanması ve komplikasyon gelişiminin önlenmesi veya ilerlemenin durdurulması açısından diyabet yaşı küçük, diyabete bağlı organ bozuklukları olmayan genç anne adaylarında risk düşüktür. Diyabet yaşı büyük, göz ya da sinir sistemi gibi organlarda başlangıç halinde bozukluklar teşhis edilmiş kişilerde, ya da ileri yaştaki annelerde ise risk yüksektir. Organ bozuklukları ilerlemiş diyabetiklerde ise, gebelik bu bozuklukları arttıracağı için hamileliğe izin verilmez.
 

Gebelik süresince kan şekeri takibi nasıl yapılmalıdır?

İdeal açlık kan şekeri düzeyi 60-90mg/dl, tokluk kan şekeri düzeyi ise 120-130 mg/dl dir. Gebelik döneminde haftada en az 2 gün kahvaltıdan önce ve 2 saat sonra, öğle ve akşam yemeğinden önce ve gece 11.00’de olmak üzere günde 5 kez kan şekeri ölçümü yapılmalıdır. Gebelikte kan şekeri yükselmeden de idrarda şeker çıkabilir (Renal glikozüri). Bu nedenle günlük idrar glikoz takipleri ve aseton takibinin yapılması gerekir. Üst üste iki gün idrarda aseton tespit edildiğinde hastanın acilen doktoru ile görüşmesi gerekir.
 

Gebelik süresince diyabet tedavisi nasıl olmalıdır? 

Gestasyonel diyabetik hastalarda, metabolik kontrol diyet ile sağlanabiliyorsa, tedaviye diyete uyum kontrolleri ile devam edilir. Metabolik kontrolü ideal düzeyde olmayan, fakat kan şekeri değerleri ideal düzeylerin biraz üzerinde olan hastalarda ve metabolik kontrolü iyi olmayan kan şekeri değişken olan diyabetiklerde vakit geçirilmeden insülin tedavisine başlanmalıdır. Gebeler kesinlikle oral antidiyabetik ilaçlar kullanamazlar. Gebelik boyunca toplam kilo alımı 10-13 kg’ı aşmamalıdır.
 

Diyabetik gebelerde doğum öncesinde ve doğum sonrasında nelere dikkat edilmelidir?

Diyabetik gebeye tercihen 38.haftadan itibaren doğum yaptırılabilir. Süre 40 haftayı aşarsa veya fetusun 4000 gr üzerinde olduğu tahmin ediliyorsa tercihan sezeryan uygulanmalıdır.
Anne karnında hiperglisemiye maruz kalan bebek insülin salgılamaya başlar ve doğumdan sonrada insülin salgılamaya devam eder. Bu nedenle yeni doğan çocukta en sık görülen metabolik bozukluk, kan şekeri düşüklüğüdür. Doğumu takiben bebeğin kan şekerinin ölçülmesi ve en az iki hafta süre ile sıkı bir şekilde kan şekeri takibi, hipoglisemilerin saptanması ve tedavisi açısından önem taşır. Bebekte hipoglisemi saptanırsa ya erken beslenme programına alınmalı yada hipglisemi ağırsa içinde dekstroz bulunan serum verilmelidir.
 

Hamilelikten korunmak için neler yapılmalıdır?

Gebelikten korunma yöntemleri diyabetiklerde, diabetik olmayanlardan farklı olmamakla birlikte, ağızdan alınan doğum kontrol ilaçları diabette hormonal dengeyi ve dolayısı ile kan şekeri kontrolünü bozabilir. Diabetik kadında, enfeksiyon geliştirme riski olan rahim içi araçların (spiral) steril koşullarda takılması çok önemlidir. Tüp bağlama yöntemi ile korunma tekniği, en güvenilir yöntem olarak güncelliğini korumaktadır.

Diyabetin Komplikasyonları nelerdir?

Kan şekeri kontrolünün sağlanamaması, kısa veya uzun dönemde sağlık sorunları oluşturur. Diyabet küçük ve büyük damarlarla birlikte sinirlerin de hasar görmesine neden olabilir. Diyabetin neden olduğu bu hasarlar komplikasyon olarak tanımlanır. Diyabetin akut ve kronik komplikasyonları hem Tip 1 hem de Tip 2 diyabetli bireylerde görülebilir. 

Diyabetin Akut Komplikasyonları Nelerdir?

Düşük kan şekeri (hipoglisemi) : Kan şekeri fazla düştüğünde (çok fazla insülin, çok fazla egzersiz ya da yetersiz enerji alımı sonucu) kişi normal fonksiyonlarını yapamaz. Hipoglisemi, şekerli meyve suyu, kesme veya toz şeker almakla hızla düzelir.

Ketoasidoz: Diyabetik koma da denen ketoasidoz insülin yokluğuna bağlı ağır bir durumdur. Esas olarak sıklıkla tip 1 diyabetli kişilerde sık görülür.
 
Laktik asidoz: Laktik asidoz, vücutta laktik asit birikmesidir. Hücreler enerji olarak glukoz dışı yakıt kullandıklarında laktik asit yaparlar. Eğer çok fazla laktik asit vücutta kalırsa, denge bozulur ve kişi kendini rahatsız hissetmeye başlar. Daha az sıklıkta görülen bu durum, esas olarak tip 2 diyabetli kişileri etkiler.

Bakteriyel / fungal (mantar ) enfeksiyonlar: Diyabetli kişiler cilt ve tırnaklarda sık olmak üzere tüm organlarda bakteriyel ve fungal kaynaklı, enfeksiyonlara daha açık hastalardır.
 

Diyabetin Kronik Komplikasyonları Nelerdir?

Uzun bir süre kan şekerinin yüksek olması, büyük ve küçük damarları ve sinirleri tahrip eder. Tahribat hangi organda ise ona ait sorunlar görülür.
Kardiyovasküler hastalık : Birçok ülkede, kardiovasküler hastalık ya da dolaşım sistemi hastalığı diyabetli kişiler arasında en başta gelen ölüm sebebidir. Diyabetli kişilerde kalp hastalığı ya da inme riski 2-5 kat daha fazladır. Bacaklardaki damarlar da etkilenir ve bu nöropatiyle beraber amputasyona yol açabilir.
Retinopati  (Gözlerin hasar görmesi): Yetişkinlerdeki körlük ve görme bozukluğunun önde gelen sebebidir. 15 yıl boyunca diyabetik olan, şekeri kontrolsüz kişilerin % 2’si kör olurken, % 10’unda ağır görme bozukluğu gelişir.
Nefropati (Böbreklerin hasar görmesi): Diyabetli kişiler için büyük bir tehdittir. Kontrolsüz tip 1 diyabetli kişilerin % 40’ında 50 yaşına geldiklerinde diyaliz ve/veya böbrek nakli gerektirebilecek, ağır böbrek hastalığı gelişebilir.
Nöropati (Sinirlerin hasar görmesi): Diyabetli kişilerin en az yarısını etkiler. Diyabetik sinir hastalığı, bacaklarda ve ayaklarda duyu kaybına yol açabilir ve bu da ayak yarası ve bacak kesilmesi ile (amputasyon) sonuçlanabilir. Bacak amputasyonlarında kaza dışı nedenlerin başında maalesef diyabet gelmektedir. Diyabetik sinir hastalığı ayrıca iktidarsızlığa da yol açabilir.
Ayak komplikasyonları: 

Diyabetik olgularda hem nöropatiye hem de vaskülopatiye bağlı olarak diyabetik ayak yaraları  sık  görülür. Diyabetik ayak yarası uzuv kaybına neden olabilir. Uzuv kaybı  hastanın hem yaşam kalitesini hem de yaşam süresini azaltan  önemli bir durumdur. Kan şekeri kontrolü ve yak bakım eğitimi ile diyabetik ayak   lezyonlarının görülme sıklığı azaltılabilmektedir.

Kliniğimizde

Tüm diyabetik olguların tanısı ve tedavisi yapılmaktadır

 Diyabetik hastalara sağlık personeli ( hemşire ) tarafından diyabet eğitimi  verilmektedir.

İnsülin pompası uygulanması ve takibi yapılmaktadır.

Beslenme programı Prof.Dr.Murat YILMAZ tarafından verilmektedir

Yorum Yap

    Bültenime abone ol


    Hakkımızda

    Prof Dr. Murat Yılmaz
    İç Hastalıkları Endokrinoloji ve Metabolizma Hastalıkları Uzmanı

    Çalışma saatleri

    Pzt - Cuma: 09.00 - 18.00Cumartesi: 09.00 - 18.00Pazar: Kapalı

    İletişim

    Randevu Telefon: 0542 573 89 40

    Adres
    Cumhuriyet mah, Gürkan Sk. Aladağ İş Merkezi 1/7 kat:4, 59100
    Süleymanpaşa/Tekirdağ - Yol Tarifi Al